24 Aralık 2009

35 Heyecanı

E ne diyeyim, wallahi heyecanlanıyorum...
İlkokul, lise, üniversite, yurt, çocukluk, gençlik, olgunluk, iş, güç paylaştığımız tüm dostlarım..
Araya yıllar, yollar girse de her karşılaşmada, konuşmada, sanki dün kafa kafaya dağıtıyorduk gibi kaldığımız yerden devam ettiğimiz tüm dostlarım...
Yakında hep beraber olacağız, gülüp eğleneceğiz yine...
Kaldığımız yerden devam...
Hepinizi seviyorum...

Kanıt Yazısı

Dün öğlen saat 12:08'de Erenköy'den Kozyatağı'na giderken (sanıyorum İnönü Caddesi) kırmızı ışıklar yeşile döndü, yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Sağ tarafımda bir polis arabası, içinde sivil kıyafetli sol parmağındaki altın alyansı ben evliyim diye bağıran bir polis arabayı kullanan... Nereden mi gördüm bu kadar net: cep telefonu kulağında gülerek sohbet ediyor...Camı yarı açık. Ben de hafif açtım camımı; "Polis Bey" dedim, suratımda yarı gülümseme, "Siz de cep telefonuyla konuşursanız, herkes konuşur." Şöyle bir hışımla döndü abi (kendisi 24-28 yaş aralığında-hala cep telefonu konuşması devam) "Senin emniyet kemerin takılı mı?" ben de elimle gösterdim takılı olduğunu, yanlış bulamazsın der gibi "yaaa" dedim ve devam ettim. Tabi ki 34 A 5421 plaka numarasını da yazdım kafama. 2-3 dakika sonra hızını ve hırsını alamadı memur bey, sıkıştırdı beni Starbucks'ın önünde sağa doğru.. : "Ne biçim kaçıyorsun sen öyle?"... "A ne kaçacakmışım" dedim, "senden mi kaçacağım?" "Sana ne ben telefonla konuşuyorsam, seni ne ilgilendiriyor?"... "E bize ceza geliyor ama...".... "Senin polisle alıp veremediğin mi var?"... Amaaaaan baktım bu iyice kompleksin üst aşamasında, bastım gittim... Bunu da buraya yazdım, ola ki peder beyin SKV plakalı şirket aracına bu günlerde bir cezadır filan gelirse, elimde suç duyurusu belgesi olsun...
Bir gün büyüyüp, adam olacağız inşallah...

19 Eylül 2009

Sultan'ın Zulümü: Sahur Vakti Davulu

Bizim dönemimiz, birbirinden oldukça farklı iki kuşağın geçiş dönemine denk geldi.
Din dersine, dualara, inançlara verilen değerin, bence son zamanlarına denk geldik..
O yüzden aramızda çok ayırımlar oldu.. duaları bilenler, bilmeyenler..
Oruç tutanlar, tutmayanlar, Allah'a inananlar, inanmayanlar...
Ben inanan, arapça Kur'an öğrenen, her gün bildiği tüm duaları okuyan, iyi insan olmanın, müslümanlığın temeli olduğunu bilen taraftaydım..
Altı yaşıma kadar anneannemde büyüdüm. Beş vakit namaz kılınan, baş örtü takılan, dini hikayelerin anlatıldığı, Allah inancının oldukça yüksek seviyede olduğu, nurlu bir evdi orası.
Her gün temizlik yapılan, her ramazan oruç tutulan, fakir sevindirmek için tüm ev halkının bayramlarda oradan oraya koşturduğu, kötü düşüncenin yakınından bile geçemediği bir evdi..
Anneannem tüm ev halkını iyilikle yönetirdi.. Affetmeyi öğretirdi.. Kötülüğe iyiyikle karşılık verin derdi.. Üç aylar, bizim nur dağıtılan aylarımızdı..
Şimdi o nur içinde yatsın.. Canım anneannem..
Her ramazanda iftar soframız bereket dolardı. Çeşit çeşit yemekler yapılır, komşu kapılarına tabaklar götürülürdü.. Birkaç apartman yakınımızdaki camiden gelen ezan sesi, tüylerimi diken diken ederdi.. O muhteşem sesi daha yakından dinlemek için balkona çıkar, dua ederdim..
Okul günlerimde oruç tutmak için ısrar eder, izin koparamazdım.. ne önemliydi oruç tutmak... Büyümekti.. Fakiri, açı anlamaktı.. bir yudum soğuk suyu tüm damarlarımda hissetmekti... Bir dakikadan az süren sahur davulunu kaçırmamak için şartlanmış gibi aynı saatte uyanmaktı...
Ne yazık ki geçti o günler, geçtiiiiiii....
Ben oruç tutmadım, tutmuyorum son beş yıldır.. Canım kocam, birkaç gün de olsa tuttu..
Allah kabul etsin.
Ne yalan söyleyeyim, ramazanın bittiğine ilk kez sevindim..
Uykusuz gecelere son, bu gece başlıyor.
Bu hayatımda yaşadığım en zulümlü ramazandı.
10-12 yaşlarında bir çocuğun zulümü...
Saat 2:35 de başlayan, 4:30 a kadar süren, davula vurabilme yeteneği sıfır ve sıfır kulağı olan, eğitilmemiş, öğretilmemiş, saniye ara vermeden davulu döven, ona bu görevi veren yetkililerin zulümü...
Eskiden, teknolojinin T'si yokken başlamış bu davul hikayesi... ne çalar saat, ne telefon, ne de şimdi, en parasızının bile evinde en az iki tane olan cep telefonları henüz icad edilmemişken.
Şimdi maşallah istemesek de bizi saniye saniye bilgilendiren cihazlarla dolu bir teknoloji çağında yaşıyoruz... Yazar : İnsana, gelişmesi için akıl verdim. icad etmeli, çağa ayak uydurmalı..
Artık kalksın bu davul, zurna...
Ya da kalkmasın, temsili olsun... sadece caddelerde gelenek sürdürmek amaçlı planlansın... 3 saat buyunca durmadan davula vurulmasın.. güzel bir ritmi olsun.. aralıklı olsun... Ezan seslerinin olması gerektiği gibi....
oruç tutan, tutmayan insanlar mutlu olsun...
Bu düzensizlik, eğitimsizlik ne bu çağa uygun, ne de insan olmaya...
Lütfen biraz saygı, lütfen biraz dikkat...
Bu gece rahat uyuyabileceğim... dönmeden, oflamadan... Sabah bayrama mutlu uyanabileceğim...
Herkese hayırlı, iyilikler dolu bayramlar olsun...

1 Eylül 2009

Sonbahar Geldi

Evet bugün 1 Eylül.. yani coğrafya kitaplarında okuduğumuz o "sonbahar'ın" başlangıcı..
yağmurla merhaba dedi bugün.. bereketli olsun, su gibi temiz olsun, mutlu geçsin inşallah..
Ben artık sokaklarda paçamı pisleten yağmur birikintilerini de seviyorum..
Bugün ile birlikte, kötü düşüncelerden uzak, içimiz sevgi dolarak geçsin her anımız.. İş bereketimiz artsın... dostluklarımız sağlamlaşsın..
nedir ki sonbahar dediğimiz... göz açıp kapatıncaya kadar geçecek.. sevgiyle geçsin...
ya ömür dediğimiz?

28 Temmuz 2009

Arkadaşım G

Arkadaşı G ile 15 seneden fazla süren dostluğumuz var..
Araya yıllar, yollar girse de, her biraraya gelişte aynı coşkuyla devam eden dostluklarımdan..
Hiç biribirimizi kırmadan, geçen uzun yıllar... ve o'na özel tükenmeyen kahkahalarımız var.
Taklitlerimiz..... fırlamalıklarımız..
O'nun kedi aşkı var. daha doğrusu aşık olduğu kedileri.. hatta bana da kedileri, o sevdirdi.
Nice 15 yıllara arkadaşıııııım...
Nene yaşına geldiğimizde buluşmalarımızdan önce önlemimizi alıp kıçımıza bez bağlamamız gerekecek.. gülmekten altımıza kaçıracağımız için şimdiden uyariim dedim :D

Şile-İstanbul yolu

Aman Allahım o trafik de neydi...
Cumartesi günü yola çıktık Ağva'da bir otele doğru.
Yaklaşık 1 saat 30 dkk sonra otele vardık..
hayal kırıklığı.. suite diye sattıkları odanın lavaboları bile dışarıda..
neyse valizleri koyduk sahile doğru inelim dedik.
önce denize karşı balık ekmek yedik.. ne yalan söyleyeyim çok güzeldi..
Denize karşı.. haa evet deniz karşımızda.. ama karadır dedikleri Karadeniz 300 metre sahil boyunda denizin içerisinde olan kılıklı kılıksız 3000 kişi ile daha da kararmıştı zavallım.
Gerçekten şımarıklık değil, 'ben bu denize girmem' dedim. kimseyi de sokamazdım o mikrop yuvasına.. neyse geriye doğru yürüdük, baktık ki 'tekne turları' yazıyor, gittik konuştuk anlaştık.
ertesi gün (pazar günü) denize açılacağız.. neyse otele gidip bir amerikano çevirdik. Tabi ki şampiyon belli :D Hayal kırıklığımızı gören motel sahibinde hizmette kusur yok.. rakılar, ikramlar, janjanlı meyve tabakları, ertesi sabah sucuklu yumurtalar.. filan falan...neyse topladık valizleri sabah, ver elini teknemize :)
52 yıldır denizlerin babası olmuş Nazmi Kaptan.. çok şeker adam..
hava hafif kapalı, hafif açık.. neyse ki rengimiz atacak kadar yanabildik.. açık denizde su, muhteşemdi.. yüzmeye doyamadık. kandilli koyuna demirledik yaklaşık 2 saat ha hi, yüz, eğlen, müthiş rahatlatıcı bir tur oldu.. neyse saat 3 gibi hava patlamaya hazır bomba halini aldı.. haydi yallah hop hop hop iskeleye doğru giderken oturduğumuz uçta 3-4 m yukarı aşağı dalgalandık... deli dalgalar onlar olsa gerekti..
derken saat oldu 16.10.. otoparktan yola çıktık İstanbula doğru..
O neydi.... O neydi.... İstanbula kaç saatte mi vardık? 5 saat 25 dakikada...
Yani saat 21.35 de İstanbul il sınırlarındaydık..
aylardır her pazar günü böyleymiş.. gece 23 den sonra açılıyormuş trafik..
kimseye tavsiye etmem...
Bu aralar bu yollardan gitmeyin....

7 Temmuz 2009

Haydi Hoşgeldim :)

Bugün 07 Temmuz 2009.. arkadaşım G ha gayret diye attı beni buraya.. . aslında kafamda binbir tane şey var yazmak istediğim.. önce şöyle bir toparlayıp bir çok kişiye ışık tutacak deneyimlerimi de sıralamam lazım. bakalım başlayacağız yazmaya, paylaşmaya..