18 Haziran 2015

İşittiğim Hikayeler

Sesini duymak için onu aradı kadın.
-'Yarın duruşmam varmış, şimdi haberim oldu. Yarın hapise geri dönebilirim. Şoktayım. Sabah erkenden ankaraya yola çıkmam gerekiyor' dedi adam.
Genç kadın, onun derdine derman olmak için neler vermezdi. Onu biraz rahatlatmak, yarına hazırlamak için
-'bugün ilk paramı kazandım, seni işten alırım istersen, yemeğe gidebiliriz'
Ve saat 7.30 gibi adamı kapısından aldı kadın. Birlikte yemek yemeye gittiler. Onun kadar endişeli ve heyecanlıydı. Yarından itibaren onu görememe ihtimali de vardı. Son zamanlarda kalbi ilk kez heyecanla çarpıyordu oysa ki... Kaybetmek istemiyordu.
Yemeklerini yediler. Biraz sohbet ettiler. Ona olabildiğince sevgi dolu ve cilveli yaklaşmaya çalışıyordu. Vakit geçiyordu. Kahvelerimi istediler. 6. hissinin çok güçlü olduğunu söyleyen adam, kendi falına baktı. Kadın merakla sordu. Yarını belli edecek bir tüyo görmüş olabilir miydi. Adam için endişeleniyordu
- 'Ne gördün?' Cevap yoktu. 'Ya söylesene ne gördün?' Ve beklenmedik bir cevap ile sarsıldı
-'sana ne!'
Saatlerdir onu mutlu etmek için uğraşan kadın neye uğradığını şaşırmıştı.
Hesabı ödedi. Adamı sabah işini kolaylaştıracak bir yerdeki otele bıraktı.
Ertesi gün hala heyecanla duruşma sonucunu bekliyordu.
Sonuç belli olmuştu. Ama kadın 3 saat sonra sadece
-'seni arayacağım' denilip kapatılan bir telefon almıştı adamdan. Evet aranmıştı 6 saat sonra.

Kadın, iş seyahati için Dubaiye gitmişti. Her gün adamı arıyor, onu onsuz bırakmak istemiyordu.
O gün istanbulda yağmur çok yağmış ve kadın haberini bahçede sırılsıklam olan arkadaşlarından almıştı.
Adam telefonda
-'çok yapmur yağıyor, taksideyim çok ıslandım, sonra konuşuruz' demişti
Sonraki konuşmada kadın o gün dahilde güneşlendiğini söyledi.
Biraz sohbet edip telefonu kapattılar.

Bir taraftan adam, onun için hayati önem taşıyan bir motorsiklet kulübüne üye olmak için bekliyordu.
Bunun için gereken görevleri yerine getiriyordu.
Kadın ve adam kulüple ilgili sohbetler yapmışlardı. Adam bu kulübün gelecekte iş olanakları sağlayabileceğini, kulüp üyelerinin yurtdışındaki müşterilere ulaşmakta çok yardımcı olabileceğini anlatmıştı.
Kadın, adamın hayatında olumlu gelişmelere sebep olmak istiyordu. Adama para kazandırabilmek ve bir motorsiklet aldırabilmek için yurtdışı bağlantıları üzerinde çalışıp ona bir alt yapı hazırlıyordu.
-'işimin ne olduğunu sana anlattım, ben sana müşteri profilini veririm, sana bir e-mail de aldım. Yazışmalarını yaparsın. Sana motor alamam ama aldırabilirim.'
Kadın onun için neden bunları yaptığını bilmiyordu. Çok zıt kutuplarda idi hayatları. Ama yine de etkileniyordu ondan.
Hatta ileriki hayatında Dubaide yaşamak isteyen kadın, onun da yanında olmasını arzuluyordu.
Ve bir kaç hafta sonra, dubaiden bir kulüp üyesini gezdirmekle görevlendirilmişti adam. Bir kaç gün beraber zaman geçirmişlerdi.
Kadın, bu zaman içerisinde adamın kendisi için ufak da bir alt yapı yapmış olabileceğini düşündü.
Mesela adam, -'ben de dubaiyi çok seviyorum, kısa süre orada yaşadım. İleride oraya yerleşme planım var' demiş olabilirdi.
-'eee' dedi kadın. 'Dubai ile ilgili bişeyler söyledin mi?'
Cevap yine şok ediciydi
-'ne kadar iğrençsin, bu düşünce tarzın ne kadar  menfi'
Kadın bir kez daha hayretler içerisinde yutkundu.
Bu sorunun kadına hiç bir yararı yotu. Adamın hatayını kolaylaştırabilecek bir opsiyondu sadece.
Bu insan, ondan ne kadar da uzaktı.. Bu tepkiler ne kadar yanlış ve yersizdi...
Yine içinde art niyet olmadığına kendini inandırmaya çalışıyordu.

Kadından uzak duruyordu adam, enteresan bahaneler dile getiriyordu.
Kadın yine de eğer istemiyor ise, bunu ondan duymak istiyordu.
Ağzından laf almaya çalışıyordu. Ama adam ona ilgisinin  olduğunu söylüyordu.
Kadın bu ya, zorladığı yere kadar zorlayacaktı.

Bir konuşmalarında 40 yaş doğum gününü çok kutlamak istediğini ama olamadığını söylemişti adam. Kadın adamın prk tanıdığı olmadığı için ona büyük bir sürpriz yapamazdı.
Yine de ona uygun bir tasarım yaptı bilgisayarda, pastasını yaptırdı ve 41 mumlu pastasını alıp,  en yakın kız arkadaşıyla adamın ofisinin yolunu tuttu. Adam şaşırmış ve mutlu görünüyordu. Arada bir kadının yüzünü inceliyordu. Herkes pastadan biraz aldı.. 
Adam -''seninle biraz konuşalım mı?' dedi genç kadına. Ve karşıdaki kafenin yolunu tuttular.
Küçük bir masaya oturdular, adam söze başladı.
-''Sana neden son zamanlarda ilgi göstermediğimi düşünüyorsundur. Meğer ben sana sinir oluyormuşum. Gıcık kapıyormuşum senden, düşünce şeklinden. Falım benim özelim, bana 'ne gördün, ne gördün' diye sordun... Dubaideki adam geldiğinde, 'eee birşeyler konuştun mu' dedin. Ben asla böyle menfaatimi öne çıkaracak bir şey yapmam. Senin düşünce tarzın bu. Ve ben kıçıma kadar yapmurda ıslandım, sen dubaide denize giriyorum dedin.'

Genç kadın... Ne söyleyeceğini bilemedi... Boğazına birşeyler dizilmişti. Ama ne söyleyecek bir kelimesi vardı ne de yapması gereken bir açıklama...
O bugüne kadar gerektiğinden çok fazlasıyla açık olmuştu zaten...
Kendi hayatından daha fazla çalmaya, boş yere vakit kaybetmeye gerek yoktu...

10 Temmuz 2014

ŞİMDİ OLDUK

Ham doğduk… Büyüyoruz…
Biraz daha, biraz daha…

Her yağmur, her rüzgar, her gün doğumu, her gece yeni bir şeyler ekleyip çıkarıyor kalan zamanımızdan… 
Olgun bir meyve haline geldik bazılarımız.. Bazılarımız hala olmaya çalışıyor, bazılarımızsa büyümek nedir bilmek istemeden yerinde sayıyor.. Ve bu insanlar, aynı evde yaşayabiliyor...

Herkesin doyum noktası başka.. Dur durak nedir bilmiyor bazılarımız.
Geçmişteki fakirlikleri hırslandırıyor bazılarımızı.. Hanlar, hamamlar haz kaynakları. 
Bazılarımız büyürken göremedikleri sevgi yüzünden kırıp döküyor tüm yaşanmışlıkları. 
Ya da tam tersi bazılarımız da büyürken göremedikleri sevgi yüzünden her güzelliğe kapatıyor kapılarını…

Kimilerimiz bir iğneden korkarken kimilerimiz, bari görebildiğine şükrediyor. 
Kimimizin evladı için ağladığı anlarda, çılgınca sevişiyor kimilerimiz. 
Hayat bu işte… Kendince yaşıyor herkes mutluluğunu, tasasını.. 
Pes eden, yeniyi denemek isteyen gidiyor toplayıp tasını, tarağını…

Bazımız yaşananlardan ders alıp dikkatli olmaya çalışıyor, 
kimilerimizin patavatsızlığı ne kadar oldum derse desin, ruhundan çıkamıyor.

Hayatın 1 dakika sonra bize ne göstereceği belli olmuyor. 
Elimizden düşmeyen telefonlarımızın 2 saniye sonra ne için çalacağı bilinemiyor.
Ama kimilerimiz 'şunun için çalsa' diye umut ediyor.

Yorgun kimilerimiz. Yorgun, solgun, durgun… 
Kimilerimizin her anı heyecan dolu, her başladığı iş ilk günkü gibi deli dolu.. Ne mutlu…

Susmayı yeni öğrenmeye başlayanların yanında, aynı yaşta ama konuşabilmeyi yeni öğrenenlerimiz var. 
Görünce şaşırdıklarımız var. Yaşadıklarına inanamadıklarımız . 
Ve yaşadıklarımıza inanamayanlar… Onlar kendi insanlığını yaşayanlar.

Her gece ettiği duaları 1 gecede kesenlerimiz var, kafirken Tanrıya dönenlerimiz… 
Kafasını göstermelik kapatanlarımız, kıçını ibreti alem olsun diye açanlarımız var.

Kimilerimiz hayat eşlerini buldukları için coşarken, yanıldıklarını anlayabiliyor bazılarımız.. 
Kimilerimiz evlenmeyi dört gözle beklerken, kimilerimiz evliliğe lanet ediyor.
Kimimiz için hayat, yeni duygularla yeniden başlıyor, kimilerimizin o duygusuz yaşam, esareti oluyor. 
Ve ne kadar olsak da, gelişecek cesareti bulamıyor o bazılarımız. Bazılarımız korkak oluyor…
Gözleri aşık gibi bakan ama kalbi başkaları için atan…
Sözlerinde hep istek olan ama hamlesi hep yarım kalan.. Böyle olmak zorundaya inanan...
Peki aşkı ne olgunlukta ne doygunlukte olursa olsun geri çağıranlarımız ne durumda şimdi acaba..
Elindekilerle yetinebilen acaba kaçımız?
Acaba çevresinden çok kendi için yaşayabilen kaçımız?
Çevresindekilerin de kendi hayatları ve tercihleri olduğunu anlayan acaba kaçımız?
Aslında hiç kimseye bağlı olmadığımızı anlayabilen….

Peki ya bir gizli merhabayı bekleyen acaba kaçımız?  İçten bir merhabayı..
Peki ya aldanan kaçımız? Aldatan? Aldatılmayı hak eden?
Kafasında oluşturduğu hayali gerçekmiş gibi yaşamaya çalışanlarımız var. 
Gerçekleşen hayallere inanamayıp elinden kaçılarlar..
Ne yaparsa yapsın, her şeyin istediği gibi olamayacağını gördü bazılarımız.
Belki istediğinden çok daha iyi de olabileceğini.
Bazılarımız artık kaçırmak istemeyenlerden onlara verilen zamanı.
Ve serbest bırakmaya karar veren yarınlarını..

Bu an artık, o ana yolculuk zamanı...

21 Ekim 2010

İşte eğitim budur :)

Selam, arkadaşımdan gelen gülümseleten bir e-maili paylaşmak istedim.. :)


DOKUZ ADIMDA PAZARLAMA

Bir profesör, yüksek lisans öğrencilerine pazarlama kavramlarını anlatıyordu:

1. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz ve yanına giderek
"Çok zenginim. Evlen benimle!" dediniz. Bu, doğrudan pazarlamadır.

2. Bir grup arkadaşınızla katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz. Arkadaşlarınızdan biri kızın yanına gitti ve sizi işaret ederek kıza
"O çok zengin. Evlen onunla!" dedi. Bu, reklamdır.

3. Katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz ve yanına gidip
telefon numarasını aldınız. Ertesi gün arayıp "Çok zenginim.
Evlen benimle!" dediniz. Bu, tele-pazarlamadır.

4. Katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz. Kalkıp kravatınızı
düzelttiniz, ona doğru yürüyüp içkisini tazelediniz, arabanın kapısını
açtınız, çantasını düşürünce eğilip aldınız, küçük bir gezinti teklif
ettiniz ve sonra "Bu arada ben çok zenginim. Benimle evlenir misin?"
dediniz. Bu, halkla ilişkilerdir.

5. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanınıza geldi ve
"Duyduğuma göre çok zenginmişsiniz. Benimle evlenir misiniz?" dedi.
Bu, marka bilinirliğidir.

6. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp
"Ben çok zenginim. Evlen benimle!" dediniz. Suratınıza okkalı bir tokat
yapıştırdı. Bu, müşteri geri-bildirimidir.

7. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp
"Ben çok zenginim. Evlen benimle!" dediniz. O da sizi kocasıyla
tanıştırdı. Bu, arz-talep uyuşmazlığıdır.

8. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaştınız,
ama siz bir şeyler söyleyemeden önce biri gelip ona
"Ben çok zenginim. Benimle evlenir misin?" dedi ve kız onunla gitti.
Bu, sizin pazar payınıza göz koyan rekabettir.
9. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp
"Ben çok zenginim, evlen benimle!" diyecekken karınız geldi.
Bu, yeni pazarlara girememektir.

İşte eğitim budur.. ;)

12 Ekim 2010

Bonjooorno :)

6 sene önce vizemi alıp da gelemediğim İtalyama, gelmiş bulundum dün. Otel odamdaki aksaklıklar saat 6 gibi hallolduktan sonra kafayı vurup uyumuşum. Sabah 5 de gelen telefona kadar deliksiz hem de.. Ve telefon haberim : ''Sürpriiiiiiz anneanne oldun, köpeğimiz 8 tane doğurdu.'' Tabi uyumak ne mümkün, yavruların wiyklemelerini dinledim bir saat.. sonra sıcak bir banyo, hafif bir kahvaltı, taksi çağırmak için lobiye...
Lobide dün karşılaşıp yüzüklerini beğendiğim beyaz saçlı her yeri taşlı bir kadın... ve aynı takside Bolonya sokaklarından fuar alanına ulaştık.. Bolonya çok eski ve küçük bir şehir, aslında kasaba gibi.. evler eski,sokaklar eski, eski işte.. Bolonyadaki bu fuar da, tasarımcıların kolleksiyonlarına yön veren yan sanayi fuarı.. deriler, aksesuarlar, çok kalabalık... Takside bana eşlik eden Beverly Feldman. İspanyada yaşayan Amerikalı bir ayakkabı tasarımcısı.. Belki de şansımdı, belki de onu bulmaya geldim buraya... Şu anda burada yazamadığım yeni işim ile ilgili bir sürü yol gösterdi... Neyse harika bir fuar ziyareti yaşadım. Ulaşmam gereken bir çok numara ve kontakt kişi şu anda elimde. İtalyanlar, benim adamım şekerim. Herkes çok yardımsever, sıcakkanlı ve konuşkandı.. Hepsi güler yüzlü (görmek istemediğim suratsız mahlukatlardan yok).. Yarın saat 10'da ilk toplantım var, heyecanlı ve mutluyum. Perşembe Floransa ve cuma günü Roma seyahatlerim, sanırım daha da renk katacak yolculuğuma. Bir yandan aklım Lokide.. benim gitmemi beklemiş gibi doğurdu bebekleri... neyse ki gözüm arkada değil, hatta eminim kocam onlara daha iyi bakıyor benden.. teşekkür ederim aşkım, hayatımı kolaylaştırdığın için...
Bonaseeeera :)

15 Eylül 2010

Kibir

Bugün, yolum ajansının önünden geçen bir reklamcı arkadaşımda durdum..Bir bardak çay içtik beraber. İlk beş dakikada yeni aldıkları işin, haftaya gazetelerde çıkacak olan ilan tasarımlarını, bir gazete içerisinde hazırlanmış prototip şeklinde önüme koydu. Hala iş heyecanını yıllara kaptırmayan bir savaşçı görmek çok güzeldi..


Ben şöyle bir baktım ilanlara. Tüm ilanlarda, küçük artistik dokunmalarla yapılabilecek ve görüntüyü ve yazıları daha anlamlı hale getirebilecek , (hem tasarımcı hep müşteri gözüyle) küçük yorumlarda bulundum. Bir kabartma efekti tavsiyesi, bir yazım yanlışı gösterme, aynı paragraf içerisinde aynı kelimelerin iki kez kalın karakterde yazılmaması tavsiyesi… Tabi ki reklamcı arkadaşım heyecanlandı ve farkındaydı tüm söylediklerimin işi daha iyiye götüreceğinin.. Yanımda oturan hatırı sayılı bir dostum da ‘evet’lerini sıraladı… Ajansta çalışan bir hanım, yanıma gelip yapılması gereken düzeltmelerin üzerinden geçti. Çünkü aklın yolu birdir : Hatalar, düzeltilir!!! ‘Kusura bakmayın ben sadece tasarımcı olmadığım için fikirlerimi rahatça söylüyorum…’ dememe kalmadan arkadan bir bay elini uzatıp önümdeki gazeteleri toplayıverdi. Bu kadar eleştirilmekten hoşlanmıyormuş grafiker beyefendi.. Öyle dedi… Sonra ona daha nazik, küçük sesle konuşarak iş yaptırıldığını öğrendim.. Eeee, herkesin taktiği farklı….

Şimdi merak ediyorum, işin yanında kendi isimlerinin de var olacağı ilanlar, düzeltilerek mi baskıya verilecek , yoksa kapris yine bedeni ele geçirecek , beyne hükmedecek mi?? Haftaya göreceğiz.

Beni tanıyanlar bilir, kreatif tarafım çok baskındır ve yorumlarım oldukça yapıcıdır. Tanımayanlar altımda ezilir... İşte yaşam; kimileri uzayıp gider, kimileri değersiz damgası vurulup sürüden tek celsede atılır… Orta kararlar şanslı; takipleri en arkada da kalsalar, mutlu sona ulaştıracaktır onları…

Hatalarını görüp, sonraki adımlarını daha özenli atan insanlar büyüyebilir. Yapılan eleştiri, daha yüksek basamağa taşıyacaksa kendini, zevkle yanlışlarını kucaklayabilmeli insan… Kibir, kapris ve öfke, ancak yerinde saydıran veya küçülmeye götüren alışkanlıklardır. Ve bir böcek gibi ezdirir insanı…

İşin mutfağında pişirmiş ve sofrasında yemiş bir sanatçı olarak, profesyonel olduğum konuda yanlışları düzeltmeye devam edeceğim.

Ve unutulmasın bu işte, 1 yanlış 3 doğruyu götürür..

28 Temmuz 2010

Tombul Deneyim :)

Evet aynen başlıkta yazdığım gibi tombul..
Geçen ay stil danışmanı arkadaşım Zeynep Tayalı ile telefonda konuşurken, 'Ayça' dedi, 'Elele dergisi, haziran ayı sayısında çıkacak bir konu için bana danıştı, benim de aklıma sen geldin ne dersin?' 'Mevzu ne?' dedim :) 'Şudur' dedi: '36 beden olmayan ama kendisiyle barışık, hayatı seven kadınlarla çekim ve röportaj yapacaklar'... Bu arada bendeniz 46 :) arada ciddi fark var... ama emindim ki, neşelilik mevzusunda da farklı olacaktım... ok dedim.. Çok değişik bir tecrübe yaşadım... makyajlar, profesyonel ışıklar, kıyafetler (gerçi orada bence minik bir sorun vardı; bana getirilen tek elbise vardı, o da balon elbise, e bunun da tombul bir hatuna giydirilmemesi gerektiğini dedem de bilirdi ama) neyse, oldukça eğlendim...  yeni insanlar tanıdım.. Tabi ki yer problemi yüzünden dergide tüm cevaplarım çıkamadı o yüzden, burada hatıra kalsın istedim…

http://www.elele.com.tr/guzellik/estetik/boyle-de-mutluyum-HaberDetay-662

- Kendinizi tanıtır mısınız? (Ad-Soyad, yaşınız, mesleğiniz...)
Ben AyçaCan. 35 yaşındayım. Reklam ve promosyon şirketi sahibiyim. Yani işim, fikir üretmek.
- 'Ben böyle de güzelim' haberimiz için kamera karşısına geçtiniz. Kendinizle barışık olmalısınız? Biz 5 kilo alsak krizlere giriyoruz, peki siz bunu nasıl başarıyorsunuz?
Evet çok sevdiğim bir arkadaşım rica etti ben de katıldım ve evet ‘ben her halimle güzelim’. Kendimle, hiç küsmemecesine barışığım. Özel olduğumu hissediyorum.
Hayatım boyunca zayıf da oldum, kilolu da, hatta son 1,5 senede 25 kilo alarak en tombik dönemimi yaşıyorum. Şimdi soruyorum size: Ben çirkin miyim? Bu yüzden de 3-5 kilo için asla kriz yaratmadım. Bazen konuşuruz ay şuram fazla buram fazla diye ama bir cümlede geçer, gider. Yaşamın içerisinde öyle dramatik roller alıyoruz ki bazen, hayatımızla ilgili neyin öncelikli olması gerektiğine karar vermemizi sağlıyor ve inanın kilo bende en alt sıralarda.

- Aynanın karşısına geçtiğinizde nasıl bir kadın görüyorsunuz? Vücudunuzun neresini daha fazla beğeniyorsunuz? Yine de şöyle olsaydı iyi olurdu dediğiniz yeriniz var mı?
Ben kendimi hep sevdim, hep beğendim. Çoğu insan bana ‘senin yüzün yeter’der. Buna da hep inandım.
Ha estetik cerrahına gidip çenemi şöyle etsek gıdığımı alsak burnu törpülesek dedim mi dedim
Ama hep güzel bir kadın gördüm aynada. Bir bütün olarak, çok güzel…
Güzellik bir tarafa, hep bakımlı, uyumlu, olumlu bir kadın gördüm. Gülmek herkese yakışır ve ben genelde gülerim. Bir kadını kadın yapan da ince beli değil…Güzel olmak bence mutlu olmaktır, huzur vermektir, güven yaratmaktır..

- Sizce herkes 36 beden olmak zorunda mı? Bu anlayış nereden kaynaklanıyor olabilir?
Vücut ölçüleri kalıpsal değerlerde mükemmel kadınlarla dolu çevremiz. Ama suratlar hep asık… Hep bir kibir, kapris, bir olumsuzluk, mutsuzluk..Ve bakın bu kadınların çoğu yalnız.. Çünkü ne kadar güzel olursa olsun kimse kendisine huzursuzluk veren bir kişiyi istemez. İster 36 beden olsun ister 56, bir kadın edasıyla ve duruşuyla güzeldir.. Hatta bazen muzip gülümseyebilmesiyle ;)

- Siz 36 beden olmak ister miydiniz? Nasıl görünürdünüz? Kendinizi iyi hissedermiydiniz?
Hiç öyle bir takıntım olmadı. Buna kafa yoracak zamanım da.. Her halde 36 beden olduğumda ilkokuldaydım Şimdi düşünün derseniz, yok kendimi o kadar zayıf düşünemiyorum. Bana da yakışmaz zaten bir deri bir kemik olmak. Benim tipimdeki kadınlara biraz heybet yakışıyor. Evet hayalimdeki ben, bu değilim ama 40 bedenin altında olmak da, beni ben olmaktan çıkarır.
Bir dönem yoğun çalışmalarım yüzünden fazla zayıflamıştım. Çevremdeki herkes, eski haline dön dedi.. Ben de fazlasıyla döndüm

- Sizin kendinizi 'iyi-sağlıklı' hissettiğniz neden şimdiki bedeniniz mi?
Şaka bir tarafa, kendimi iyi hissediyorum ama sağlıklı değilim.
Sağlıklı bir kiloda değilim doğrusu. Fazla kilo insana sıkıntı veriyor. Özellikle kalp sağlığı için.
Zaten tedaviyle yüklendiğim ekstra fazlalıklardan kurtulmam gerekiyor..
Kim bilir belki 40 beden halimle tekrar kamera karşısına geçer, harika ekinize bir eğlenceli gün daha geçiririz.
Hepinize teşekkürler veeeeee: Ben güzelim :)